Mektûb

Birâder-i Cihân Ali Beyefendiye:

Son mektubunuzu aldım. İstibşâr etdim. Ed’iyye-i hayriyyenize selâmlarımı terdîf etdim. Mektûbunuzun son fıkrasında kemâl-i edeble bir mes’ele sormuşdunuz.

"Ervâh-ı meşâyıh hâzırdır" dese kâfir olur diye Halebî-i Sagîr ve Babadağı tercümesinde musarrahdır. Efendim bu fetvâ doğrudur, muvâfık-ı hakdır. Kitâblar da mu’teberdirler. Beri tarafda mutasavvıfanın lisânında da "pîrimizin rûhu hâzırdır, nâzırdır" diye zebânzed ve meşhûrdur. 

Evvelâ kazâya kalmış olan namâzların bi’l-hesâb mikdârını ta’yîn etmek lâzımdır. Sâniyen, bir namâzın on dakîka zarfında edâsı kâbil olduğu farz edilse, geçirilen her namâzın akabinde gelen her on dakîkalık müddet içinde o namâz kazâ edilmezse tâ edâ olununcaya kadar her geçen olkadar müddet içîn bir misli günâh ilâve olunur.

Sual - Kazâya kalmış namâzları olan kimse namâzların sünnetlerini kılmayıb yerlerine kazâ namâzlarını kılsa câiz midir?

Dâr’ül-harb diye, ahkâm-ı şer’iyyenin cârî olmadığı memâlike denir. Ahkâm-ı şer’iyyenin cârî olmadığı ülke ister müslümân ister müslümândan gayri kimselerle meskûn olsun dâr’ül-harbdir.

Ekâbir-i Nakşibendiyye’nin beyânât-ı hakîkiyyesine göre kutub iki kısımdır.

Bir kısmı kutb’ül-irşâd’dır ki; Feyyâz-ı Hakîkî’nin irşâd-ı hidâyete âid ifâzasına vâsıta olandır. Âlem-i İslâmiyyet’in bekâsıyla mevcûd ve vârdır. Ve diğeri, kutb-u medârdır. Vücûd ve bekâya taalluk eden ifâzaya vâsıta olub, âlemin bekâsıyla mevcûddur.

Dikkatle nazar etmek demekdir.

Sabr, beyân-ı muhakkikîne göre Hakk Celle ve Alâ’dan mâ’adâ elem belvâsından şekvâyı terk etmekdir.

Ramazân’ın ilk gecesinden son gecesine kadar göklerin kapıları açılır. Ya’nî ebvâb-ı berakât ve isticâbât meftûh olur.

Umûm vâridât-ı İlâhiyye, âdet-i İlâhiyye dâhilinde husûl bulmakdadır.. Meselâ buğdayın zuhûru tarlayı ekmek, sürmek ve hasâd yapmaklığa mütevakkıfdır.

Sahte "dîn âlimleri"nin giderek arttığı ve Müslümânların îmânlarını tehlikeye attığı bu zamanda, Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri'nin, hakîki dîn âlimlerini sahtelerinden ayırt edebilmemiz için bizlere ışık tutacak olan, yüksek dîn ilimlerini ve bu ilimleri öğrenebilmek için gereken yardımcı ilimleri açıkladığı yazısını, sadeleştirmeden ve altında Osmanlıca orijinal metniyle birlikte yayınlıyoruz. 

Hakk Teâlâ, duâ ibâdına dergâh-ı izzetinden havâicini istid’âlarıyla emr ve duâlarının kabul ve icâbetini va’d ve tebşir buyurmuşdur.

İstiğfâr etmek; Allâh’dan günâhların setr edilmesini taleb demekdir. İstiğfâr üç nev’dir.

Urefânın birinden suâl etmişler ki tevekkülünü ne üzerine tesbît etdin?

Şirk, ubûdiyyetin istihkâkında veyâhûd vücûb-u vücûdda, Zât-ı Akdes-i İlâhiyye Celle Celâluhû’dan gayrısını şerîk ittihâz etmek; ulûhiyyet ve levâzım-ı ulûhiyyetde başkasını şerîk bilmek, ya’nî levâzım-ı ulûhiyyeti O’ndan başkasına isnâd etmek; veyâhûd levâzım-ı beşeriyyet ve avârız-ı mahlûkıyyeti O’na isnâd ve isbât etmek.

Şâhid, ıstılâh-ı mutasavvıfa kelâmında kesret üzere meşhûddur. Filân şâhid-i ilm, filân şâhid-i vecd, filân şâhid-i hâldir derler.

Istılâh-ı sûfiyyede vârid ve cem’i vâridât oluyor. Murâdları, sâlikin kast ve taammüdü olmaksızın kalbde zuhur eden havâtır-ı mahmûde ile havâtır kabîlinden olmayan hüzün ve sürûr ahvâlidir. Vâridât havâtırdan eammdır.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kul eûzü bi Rabbi’n-nâs: Söyle yâ Ekmeli’r-Rusul, nâsın Rabbine sığınırım.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kul eûzü bi Rabbi’l-felak: Söyle yâ Ekmeli’r-Rusul, zulmeti yırtan nûrun Rabbine sığınırım.

Kulûb ve zamâire vârid olan hitâbdan ibâretdir. İlkâ-i melek ile olur. Ba’zan ilkâ-i şeytân ile de olur ve ba’zan ehâdîs-i nefsden ibâretdir.

Aşağıda yer alan Âyet-el Kürsî Tefsîri, Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri tarafından 21 Eylül 1931 (1347 R) tarihinde kaleme alınmıştır.

Zühdün ma’nâsı, bir şeye meyli terk etmekdir. Istılâh-ı sûfiyyede, menâhî-i İlâhiyye’den zevken ve vicdânen buğz ve nefret edib i’râz etmekdir.

Hakîkat-i edeb, hısâl-ı hamîdenin ictimâ’ıdır. Edîb olan kimse câmi’-i cemî’-i hısâl-ı hamîde olan zâtdır.

Recâ; emel ve temennî ma’nâsınadır.

Havf, yâ hulûl-ü mekrûh veyâhûd kuvvet-i mahbûbinin tevakkîsiyle olur. [İyyâye ferhebûn], [Yehâfûne Rabbihim] ve [Yed’ûne Rabbehüm havfen ve tame’an] âyet-i kerîmeleriyle işâret buyurulduğu veche ile havf ancak Allâh’dan olur.

Samt lugaten susmak ma’nâsınadır. [Men samete necâ. Essamtu hikmetun. Men kesura kelâmuhû, kesura sakatuhû.] vârid olmuşdur.

Cenâb-ı Hakk [ve le in şekertüm le ezîdenneküm] buyurmuşdur. Şükür, mûcib-i izdiyâd-ı ni’metdir.

Yakîn, rayb ve şekden ârî ma’nâsına olub; Esmâ-i İlâhîyye-i tevkîfiyye olması akvâl-i evcehden olduğundan, tavsîf-i İlâhîyye’de yakîn ta’bîri gayri-câizdir.

Yakîn, bir şeye ilimden nazar-ı istidlâl ile şübheyi nefy ve izâle ederek itkân, ihtikân etmekdir.

Huşû’, huzû’ ve tevâzu’ elfâz-ı müterâdifedendir. İnsânın eser-i hasen-i ahlâkı olub, nefsini vazî’ ve hakir görmesidir.

Kanâ’at, hırs ile helâli kesb etmek ve mutlakâ harâmı sarf etmeğe mâni’dir. Ebû Bekr Merâği der ki; âkıl olan kimse oldur ki, rızk-ı hasen ile kanâ’at eder.

Vav ve Râ’nın fethiyle; harâm olmasında iştibâh bulunan şeylerden ve nâsezâ işlerden ihtirâz etmekdir.

Hüzün, sürûrun zıddıdır. Hüzün insanın kalbini evdiye-i gafletde perâkende olmakdan hıfz eder. Bu hüzün, ehl-i sülûkun evsâfındandır.

Tevekkül, esbâb-ı meşrûâya tevessül ile Hakk Celle ve Âlâ’ya tefvîz-i umûr etmekdir.

Lügatte ittihâz-ı vikâye ya’ni zarar ve ziyândan sakınmakdır. Ehl-i tahkîk indinde, tâat-i İlâhî ile ukûbetinden  ihtirâz, ya’ni sebeb-i istihkâk-ı ukûbet olan ahlaktan sıyânetdir.

Şerî’at, iltizâm-ı ubûdiyyetle emrden; ve hakîkat, müşâhede-i rubûbiyetden ibâretdir.Şerî’atle müeyyed olmayan hakîkat merdûd ve matrûhdur. Hakîkat ile mukayyed olmayan şerî’at müstehîl’ül-husûldür.

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri tarafından kaleme alınan Râbıta-i Şerîfe risâlesinin başında yer alan ve Nakşibendiyye tarîkati için büyük önemi hâiz tarîkata giriş, râbıta, zikir ve hatme gibi konularda önemli bilgiler içeren mektup sûreti, tarafımızca İslâm harflerinden Latin harflerine çevrilerek, herhangi bir sadeleştirmeye gidilmeden sitemizde yayınlanmıştır!

Paylaş

Bizi Takip Edin

Yukarıya Dön