Yakîn, rayb ve şekden ârî ma’nâsına olub; Esmâ-i İlâhîyye-i tevkîfiyye olması akvâl-i evcehden olduğundan, tavsîf-i İlâhîyye’de yakîn ta’bîri gayri-câizdir.
İlm-i yakîn, berâhîn-i akliyye ile sâbit olub, ehl-i ukûla âitdir. Hakk-i yakîn keşf ve müşâhedeye müstenid olub; hakk-i yakîn, istihlâk-ı sıfât-ı beşeriyye ile sâlikin ilmen ve şuhûden ve hâlen Hakk Celle ve Âlâ ile bekâsından hâsıl olan ilimdir.
Yakîn-i evvel, ilm-i ehl-i zâhir; yakîn-i sâni, ilm-i havâs-ı ümmet; yakîn-i sâlis, ehass-ı havâsa mahsûsdur. Ulûm-u selâse, kütüb-ü seyr-ü sulûkde mufassalan gösterilmişdir.
Er-Riyâd’üt-Tasavvufiye, 24. Bölüm.